Erich Schmidt'in 1928 yılında kazdığı deneme açmalarından bir bölümü temizlenmiştir. Bu çalışma için şehrin batı kısmında yeralan ve daha sonraki dönemlere ait tabaka bulunmadığı düşünülen 4, 5, 6, 8, 10 ve 11 numaralı açmalar seçilmiştir. Bu yöntemle işe başlamak suretiyle arkeolojik ve jeomorfolojik birikintilerin niteliklerini asgari tahrip ile anlamak mümkün olmuştur. Bu yöntem ayrıca işçilerimize kazının temel gereksinimlerini kolayca aktarmak açısından da faydalı olmuştur. Daha sonra belirli sorulara cevap vermek ve bazı savlarımızı sınamak amacıyla dikkatli biçimde yerleri seçilmiş olan ve Scmidt'in numaralama sistemini izleyerek TT15-19 olarak adlandırılan deneme açmaları kazılmıştır. Yaklaşım site olabildiğince az zarar vererek asgari düzeye bilgi elde etmektir. Sitin çeşitli yerlerinde kazılan açmaların biri dışındakilerin yerleri jeomanyetik haritalarda gözlenen sorulara cevap bulabilmek amacıyla özel olarak seçilmiştir. Kazıların sonunda duvarların üzerine önce eski ve yeni işçiliği ayırmak için kırık cam serilip bunun üzerine yeni bir taş sırası eklendikten ve açmaların zemin ve yan duvarlarına plastik şeritler serildikten sonra, açmalar yeniden toprakla doldurulmuştur (Şekil 7). Boğazkale'de yapılan uygulamaların öncülük ettiği bu yöntem sayesinde, hem özgün yapıları ve açma yan duvarlarını korumak hem de yapıların ana hatlarını yüzeyde görünür hale getirmek mümkün olmaktadır. Amaçlar
Sonuçlar 1. Jeofiziksel Jeomanyetik haritalar ile kazılan yapıların detaylı bir biçimde karşılaştırılmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir. Bu haritaların, bizim daha önce onlardan elde etmeyi başardığımızdan daha fazla bilgi içerdiği ve bunlar ile balon fotoğraflarının yüzeydeki mevcut kalıntılarla karşılaştırılmasının oldukça faydalı sonuçlar vereceği kesin olarak anlaşılmıştır. Artık jeomanyetik haritaların tam olarak neleri gösterdiğini bilebiliyor ve bu sayede onları daha tutarlı ve güvenilir biçimde yorumlayabiliyorsak ta, belirli sinyallerin gücünde görülen farklılaşmalar, sinyallerin gücü ile yanmış malzemenin varlığı arasındaki bağlantı ve yapıların haritadaki yerleri ile yüzeydeki gerçek yerleri arasında kuzey-güney doğrultusunda meydana gelen kaymanın nedenleri gibi konular ilerki araştırmalarda cevaplandırılmayı beklemektedir. Diğer bir araştırma konusu ise farklı yüzey malzemelerinin, özellikle de taş kaplı yüzeyler ile yanmış toprak zeminlerin, jeofiziksel belgelemede ayırdedilebilir hale gelmesidir. 2. Toprak-Altı Radar (GroundPenetrating
Radar - GPR) 3. Yokoluş 4. Dendrokronoloji 5. Mikromorfoloji 6. Mimari Sitin başka kısımlarına ait jeomanyetik haritalarda (Şekil 8) açıkça ve yoğun olarak görülen iki odalı yapıların "megaron" değil, üstü örtülü küçük bir birim ile bunun duvarlarından birinin orta kısmımda bulunan geniş bir kapıdan geçilen duvarlarla çevrili fakat üstü açık başka bîr birimden oluşan yapılar oldukları anlaşılmıştır. (Bakınız Şekil 1: Araştırma Alanı (D), TT16 ve TT18 ve Şekil 9, 10 ve 11). "Kapadokya Kapısı"mn kuzeyinde bulunan büyük yapı grubunun da (Şekil 1: Araştırma Alanı (A), TT19) hayvan barınaklarıyla ilişkilendirilen plan ve döşeme kaplaması niteliklerine (Kroll, 1992) sahip olduğu görülmüş olup, bunların belki de imparatorluk ahırları olabileceği düşünülmektedir. Tavana kadar taş ile örülmüş duvarlara rastlanmakla birlikte, genel olarak yapıların büyük bir bölümü taş temel duvarları üzerine yerleştirilen, içleri kerpiç ile doldurulmuş ahşap iskeletlerden oluşmuştur. İç mekanların zemini sıkıştırılmış toprak olup, dış mekan zeminlerinin büyük bir bölümü ise taş kaplanmıştır. Şehrin kısa süreli hayatı içinde yapım tekniklerinde bazı gelişmeler gözlenmektedir. Mimari biçimler, kuvvetli bir şekilde bir doğu geleneğini çağrıştırmaktadır. Herhangi bir süsleme öğesi içermeyen yapım teknikleri ise, Akamanış öncesi İran geleneklerini çağrıştırmakta ve örneğin kesme taş (ashlar) örgü gibi, anlaşılabilir bir Lidya veya İyonya etkisi göstermemektedir (bakınız Stronach'ın yorumlan, 1978, 10-11). 7. Buluntular Diğer dikkat çekici buluntular arasında büyük ihtimalle bir at yularının çene parçası olduğu tahmin edilen ahşap, bakır veya bir bakır alaşımı ile yaban domuzu dişinden yapılmış bir obje (Şekil 16), bir fildişi "tutamak" (Şekil 17), (bir örneği Şekil 18'de görülen) çok sayıda iyi korunmuş demir obje, büyük olasılıkla bir külçe olduğu düşünülen irice bir kurşun parçası ve bezeksiz bir altın şerit parçası sayılabilir. Verimli olmamakla birlikte, keramik buluntular Schmidt'in 1928'deki buluntularını yansıtmaktadır. Bunların arasında, kaba beyaz astarlı ve çok renkli boyanmış pek çok keramik parçası, siyah perdahlı ve düz veya düz kaide (disk) dipli bir kaç küçük zarif çanak ile baskı bezekli gri çömlek parçaları sayılabilir. Keramiklerin pek çoğu düz ve süslemesiz olup, yemek çanakları ağırlıklı olarak kırmızı, mutfak çanakları ise gri renklidir. Biçim çeşitleri sınırlıdır. Çok yakın bir zaman dilimi içerisine tarihlenen keramik buluntular büünü oldukça dikkat çekicidir. Şehrin kısa süreli yaşamı boyunca seramiklerde meydana gelen değişiklikleri tanımlamak henüz mümkün değildir. Belirlenebilen tek ithal seramik, bir Likonya (Lyconia) çanağına ait olduğu sanılan oldukça küçük bir ağız parçasıdır.
|